
Yaşadığımız mahallenin varoşlardan oluşması, bizi zenginler içinde komplekse sokuyor.
Oruç tutmak neyse, televizyonlarda da bol bol işlendiğinden, kilo vermek isteyen sosyetenin de işine geldiğinden neyse de, namaz kılmak sosyetenin içinde sizi eziyor olabilir. Bulunduğunuz ortamda gerici, aşağılık, dinci ya da fakir olarak horlandığınızı düşünebilirsiniz.
Dindarlara eskiden yabani, gerici, irticacı gözle bakılırdı, şükür şimdi bu durum biraz olsun değişti. Bakış açısı değişti değişmesine de dindarlar da değişti.
Giyim kuşamlar marka olmalı. Takılan türbanların fiyatı 200 TL'den aşağı olsa, adi sayılır. Pardesüler deseniz 400 TL'den aşağı bulmak çok zor. Daha ucuzunu alsanız, birkaç ay sonra kalitesizliği ortaya çıkıyor. Türbanlı biri otobüste 2 kişilik koltuğa oturur ve yanındaki boş alana kimsenin oturmasına razı olmaz. Yaşlı insanlar bile, onlara göre tehlikelidir ya da dinen sakıncalıdır bu durum. Diyeceğim o ki artık dindarlara bakış değişti ama, dindarlar da değişti.
Konumuzu dağıttığımın farkındayım. Stresten, kaygıdan ve en önemlisi de aşağılık kompleksinden kurtulmaktı konumuz. Zengin çevreler içinde kendimizi aşağılık görebiliriz. Hep bir basamak yukarıda olmayı isteyebiliriz. Ancak biliyorsunuz ülkemizde kast olmasa da yükselmek, zengin olmak sadece umutlarla oluyor. Umut ediyorsunuz, gerçekleşmesi neredeyse imkansız. Top ya da pop starları saymıyorum. Onlar hayallerini gerçekleştirmiyor, onların üzerinde bazıları, hayallerini gerçekleştiriyor.
"Nefsin tavanı yoktur" buyurmuştur ünlü bir alim. Ne kadar verseniz daha da yükseklere çıkmak ister. Doyum noktası, sınırı yoktur. O yüzden biz de eğer aşağılık kompleksi yaşamak istemiyorsak, zengin olma peşinde hayatımızı karartmak istemiyorsak altın kural şu: Kendimizi kıyasladığımız kişileri doğru seçmeliyiz. Hayatta kendimizi bizden daha iyi durumda olanlarla kıyaslarsak, mutsuz olmaya, geleceğe umutsuzlukla bakmaya mahkumuz demektir. Eğer böyle yaparsak, stresi biliyorsunuz, her şeyin başlangıcı. Tüm hastalıkların tetikleyicisi adeta. Kalp krizi, kanser, felç gibi birçok hastalığın ana etmeni kafaya bir şeyi fazlaca takmak ve işin içinden çıkamamak, kısaca stresle yaşamaktır.
Altın kuralımız, kendimizi kıyaslayacağımız kişileri bizden daha aşağı durumdakilerden seçmek. Örneğin hastanelere bir gelin, görün insanlar ne durumda yaşam savaşı veriyor. Siz saçınızı beğenmiyorsunuz, birkaç beyaz tel sizi rahatsız ediyor. Ama burada insanlar iki ayağı yok, kolları yok, bazıları makineye bağlı yaşamak zorunda. Onlarla kendinizi bir mukayese edin hadi. Allah'a ne kadar şükredeceksiniz.
Siz bilirsiniz. Ya da erkekler kendisini Tarkan'la, kızlar da Hazal Kaya ya da Beren Saat'le kıyaslasın. Ben kendimi kiminle kıyasladığımı söyleyeyim mi? Kendimi Afrika'da çocukları açlıktan ve susuzluktan ölen babalarla kıyaslıyorum. Allah'ıma bu yüzden de hamdediyorum.
Şükürler olsun..
Fuat Faik / Trabzon