Işid İlleti neden Türkiye'ye cephe aldı?

3 Kasım 2002'den sonra Türkiye'de çok şey değişti. İyi şeyler olduğu gibi, devletin ciddiyetinin ayaklar altına alındığı durumlar da oldu.
Bu haber 1061 kere okunmuş.07 Aralık 2015, Pazartesi - 11:00

Geldiğimiz noktada Ak Parti Hükumeti'nin payı çok büyük. Işid denen ve kendisine Irak Şam İslam Devleti adını veren terörist örgüt, Suriye'de güçlendi ve şimdi rotasını isminde de bulunanan IRAK'a çevirdi..  Irak'ta en gariban kesim olan Türkmenlere vurmaya, onları katletmeye başladı. Böylelikle kendini dünyaya göstermiş oldu, gelen son dakika haberlere göre Işid, 900 kişiyle Musul konsolosluğumuzu bastı. Çelişkili de olsa gelen haberlere göre 4 Türkmen kaçırıldı, rehin alındı.

Ankara tutuşmuş durumda. Her zamanki gibi yurtdışında olan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, lütfedip Amerika ziyaretini yarıda kesmiş ve ülkeye dönüyor. İçişleri Bakanı Ala açıklama yaptı. Ülke ne zaman iyiye gitmeye başlasa, ülkeyi karıştırmak için karanlık eller eyleme başlıyor dedi. Bayrak olayıyla ilgili konuşan Ala, Işid ile ilgili onuşmadı bile. Efkan Ala, ülkede yönetmeyi iyi bilen bir kitlenin devleti yönettiğini ve bayrak olayının sorumlularının yakalanacağını belirtti.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay bayrak olayıyla ilgili "Biz emrettik, asker de o yüzden müsamakar davrandı" dedi. Başbakan Erdoğan çıktı ve "Siz nasıl askersiniz. Ben mi indirecektim bayrağı indireni? Tabi ki siz indireceksiniz" dedi ve askerimizi suçladı. Yani öyle başarılı bir hükumet var ki, birinin dediğini diğeri yalanlıyor. Çelişkiler yumağına dönmüşler.

Yazımın başında söylediğim gibi, 3 Kasım'da çok şey değişti. Bayrak olayına gelene kadar, yaşananlar aşama aşama bittiğimizin resmini verdi dünya ülkelerine.

4 Temmuz 2003 günü Irak'ta Amerikan askerleri, askerimizin başına çuval geçirince başladı herşey. Tepkimizi o zaman koymadık. Askerimiz tepki vermedi. Dünya, Başbakanımızdan sert bir mesaj bekledi. Muhabiririn, çuval olayından sonra "Amerika'ya nota verecek misiniz?" sorusununa Erdoğan'ın evlere şenlik cevabı kimseyi güldürmedi. Başbakan Erdoğan, gözünde o kadar büyüttüğü Amerika'ya nota konusunda "Ne notası, müzik notası mı veriyorsunuz?" diyerek çuval olayını kabullendiğini ve Amerika'yı efendi olarak gördüğünü tasdiklemiş oldu.

Dünya, Başbakan Erdoğan'ın bu cevabını şaşkınlkla karşılasa da, Türk halkı işin vahametini o zaman göremedi. Türk askerinin başına çuval geçirilmesiydi, Erdoğan'ın alaya aldığı.

Sonrasında ne oldu? Ergenekon denen bir hayalet uyduruldu ve askeriyenin tepe noktasındaki  tüm yetkililer, örgüt kurmak suçundan içeri atıldı. İktidar partisi adeta askeri, muhalefet gibi topa tuttu. Eşinin başörtülü olduğu için askeri hastaneye alınmadığını defalarca anlattı miting meydanlarında. Millet de dini hassasiyetten dolayı askerle Başbakan arasındaki seçimde, Başbakan'dan yana taraf oldu.

Askeri de Ergenekoncu örgüt olarak niteledi ve içeri atılmalarına bir kaç sol gruptan başka eleştiren olmadı. Fethullah Gülen Cemaati'nin de desteğiyle askeriyede, kendisinin istemediği, muhalif olabilecek herkes içeriye atıldı. Askerlerin, rütbeleri söküldü, maaşları verilmedi. Medyada askerler itibarsızlaştırıldı.

Dünya bunu da ibretle izledi. Türkler ki, askerini kutsal olarak gören bir milletti. Çanakkale'de ve Kurtuluş Savaşında asker-millet elele savaştık ve başarı sağladık. Vatanı düşmandan böylece kurtardık. Dünya ibretle izledi bizi. Türkler, askerine düşman olmuştu.

Askere kurşun sıkanlar baş tacı edildi. 35 bin insanımızı kalleşçe şehit edenlerin elebaşını o kadar yüceltik ki, dünya ülkeleri "Keşke biz de Türklere kurşun sıksaydık da bizi de baş tacı etselerdi" demeye kadar vardı.

35 bin insanımızın canını alan cani pislik için bir ada tahsis ettik ve onun için günlük  (2008 yılı verilerine göre) 120 bin lira harcadık.Şehit olan askerimizin eşi ve çocuklarının sağlık güvencesini sorgulamadık, Gazimize verdiğimiz protezlerin faiziyle parasını geri istedik. Oysa PKK elebaşı Apo denen caniyi  günlük sağlık kontrolünden geçirttik. Duvarları nem alıyor diye Avrupa'dan nem emici kağıtlar ithal ettik ve döşedik malikanesine. Bu kadar da değil. Apo Bey sıkıldı tek başına o büyük adada. Dedi ki bana yoldaş yollayın. Hay hay efendim dedik. Yanına istediği kadar suçlu da naklettik.

Apo Bey'in canı yine sıkıldı. Gündemi takip edemiyorum dedi. Bana bir televizyon verin dedi. O na da hay hay. Bizzat Başbakan Erdoğan televizyon hediye etti. o günlerde magazin gündeminde Apo vardı. Hani kanalı izleyecek bugün? Bu haberi izlediğinde ne yorum yapacak acaba Apo dediler haber sitelerinde.. Apo doydu mu dersiniz? Hayır daha da istedi. Nefsinin tavanı yoktu onun. Bu kez de yeni bir istekte daha bulundu. Bu isteğinin yerine getirileceğinden pek emin değildi ama yine de söyledi. Kürtlerin yoğun olduğu illerde mitingler yapılacak ve son miting Diyarbakır'da yapılacak ve benim yazdıklarım okunacak dedi. Şaşırmayın lütfen bunu da kabul ettik. Türkiye'de tüm kanallar canlı yayında verdi, yetmedi dünya televizyonları da canlı verdi PKK elebaşının yazdıklarının okunmasını.

Artık asıl dönemeç dönülmüştü ona göre. Dünyaya da ilan etmişti. "Ben barış istiyorum ve bunu da dünyaya duyurdum" dedi aklınca. Haklıydı zor olanı yaptırdı Ak Parti Hükumetine. Artık geri dönülmez bir yola girilmiş oldu.

İstekleri bitti mi? Hayır. Yıllardır oradaydı ama bir bayan arkadaşı yoktu. "Bir kadın istiyorum" dedi. Tabi ki tek başına bir kadının gönderilmesi doğru karşılanmazdı. Sonuçta muhafazakar bir partiydi Ak Parti. İslamiyete sığar mıydı. Buna da evet dendi. Ama Apo kimi istiyordu. "Pervin" dedi ağzının ucuyla. Pervin Buldan'ı koydular gemiye ve yolladılar.

Kılıfına da uyduruldu bu durum tabi. "Heyet olarak gidiliyor ve oradan bilgi alınıyor", sonra da medyaya duyuruluyordu.  Medyada Kürtlerin temsilcisi olarak lansedilen Öcalan, bundan sonra, "Vazgeçilmez aktör benim" demeye başlamıştı. Artık kendini daha da ağırdan satıyordu.  Özerkliğe kadar dillendirdiler isteklerini. Hükumetten yine tepki çıkmadı.

Apo bu kez icraat istedi. "Yolları kapatın, vergi toplayın, Damarlarına basalım bakalım daha nereye kadar sabredecekler." Günlerce yollar kapatıldı. Vali bile BDP ve HDP'den yardım istedi. Utancımızdan yerin dibine girdik. Başbakan yine aynı mavalı okudu millete. Yaptığı yolları anlattı. Vekiller şak şak çaldı. Karşı çıkan olmadı.

Apo devam etti. "En kutsalları bayrak" dedi. Onu da "Girin askeri bir kurumdan indirin ve tepeleyin bakalım yine mi sabredecekler." Türk tarihinde ilk kez oldu böyle birşey. Askeri bir kurumdan o şanlı bayrağımızı indirdiler. Dünya bunu izledi. Esad ve diğer düşmanlar ellerini ovuşturdu. "Bitmiş bu Türkler" dedi. Annelerine küfremekten beter yaptılar ama onların yine gıkı çıkmadı. Askerlerin içinde hiç mi sağduyulu biri kalmamıştı. Resmen uyuşmuşuz.

Dün bayrağımız indirildi. Devletin başındaki isim şöyle bir açıklama yaptı. "Benden en sert tepkiyi duymuş olun hadi" dedi. Tepki vermedi bile ya. Bu kadar da olmaz. Işid'in yerinde siz olsanız şöyle bir yoklamaz mısınız yukarı sınırınızdaki ülkeyi.

Amerikalılar, askerimizin başına çuval geçirdi sineye çektik.

35 bin insanımız şehit edildi, sineye çektik.

Yollarımız kesildi, askerimiz taşlandı, çocuklarımız kaçırıldı, sineye çektik.

Bayrağımız indirildi buna da sesimiz çıkmadı.

Işid'e de tapki vermeyiz. Türkler nasıl olsa onların yaptıklarını da hoş görürür.

Bu akşam bir kaç dizi var. Fragmanını izlediniz mi. Aman kaçırmayın. (!)

Etiketler: deaş   ışid  

YorumlarHiç Yorum Yapılmamış.     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

3 + 1 = ?

 
En Son Haberler
Çok OkunanlarBugün . Dün . Bu Hafta
Kritere uygun haber bulunamıyor.
AnketTümü
Vatandaş olarak önceliğiniz nedir?
 
haber yazılımı: buki