
Biliyorlardı ki misafirperver Türk milleti onlarıda bağırlarına basacaktı. Yaşadıkları korkuyu bir nebze olsun unutacaklar geleceğe biraz olsun umutla bakacaklardı. Ölümü enselerinde hissetmeden geçirebilecekleri güzel günler için...
Herşeylerini gerilerinde bırakmışlardı. Evlerini, sevdiklerini, komşularını ve umutlarını...
Savaşın bir an önce biteceğini ve tekrar sıcak yuvalarına kavuşacaklarını hayal ettiler. Bu hayal bile yüzlerinin gülmesine yetiyordu. Her geçen gün umutlarını battaniye, özlemlerini yastık yapıp soğuk toprağa huzur içinde kendilerini emanet ediyorlardı.
ama olmadı...
Bir şeyler yanlış gidiyordu, iç savaş başlayalı beri aradan üç koca yıl geçmişti. Elde avuçta ne varsa harcamışlar, artık el açma durumuna düşmüşlerdi.
Şehrimizin caddelerinde, sokaklarında işe giderken yada ellerimiz cebimizde ünlü pastanelerimizin önlerinde dünyayı boş vermiş yürürken, birden önümüze uzanan küçük eller görür olduk. Dillerini anlamadığımız bu çocuklar yalvaran gözlerle bize bakıyor belki yiyecek bir lokma ekmek dileniyorlardı.
Kahramanmaraş insanı merhamet timsali olduğu için ilk başlarda kendilerine uzanan bu ellere kayıtsız kalmıyordu.
ve sonra bir daha bu eller uzanıyor... aynı masum bakışlar...
Kahramanmaraşlı sabırlıydı. Uzanan elleri hiç geri çevirmediler ama iç savaş uzadıkça, Esad iktidar koltuğundan inmedikçe, bu masum bakışlarda bitecek gibi değildi.
Sabırlar artık tükeniyordu. Önceleri bu elleri görmezden gelmeye başladık, ama eller hala uzanıyordu. Terslemeye başladık, ama eller uzanmaya devam ediyordu. En sonunda yanımızdanda kovduk. O gün yiyecek bir şey bulabilir miyi hiç düşünmeden...
Bazı mülteciler şanslı idi. Kahramanmaraş'ın çeşitli yerlerinde iş bulabiliyorlardı. kimisi yeni sanayi sitesinde, kimisi fabrikalarda, kimisi de seyyar ustaların yanında el altı olarak.
Ülkesinde doktor, mühendis, öğretmen, asker olan mülteciler hayatlarını sürdürebilmek için, çocuklarına bir lokma ekmek götürebilmek için çırpınıyordu.
Paraları ile kaçabilen mültecileri ilk başta esnafımız çok sevmişti. Çünkü kahramanmaraşlılırın alamadığı bazı ürünleri kadın mülteciler çok rahat alabiliyordu. Onların mağazalarda yaptıkları harcamalar çoktan Kahramanmaraşlıların dillerine dolanmıştı. Allah'ım bu nasıl şeydi! kış soğuğunda terliklerle sokaklarda dilenen mülteci çocuklar bir yanda, lüks mağazalarda alış veriş yapan mülteciler bir yanda...
Kahramanmaraşlı bunları gördükçe tepkileri daha da sertleşmeye başladı, kimisi dükkanına dilenmeye geliyor, kimisi alış veriş yapmaya geliyordu.
Dilenenleri polise bildirmeye başladık. zaten artık alış veriş için de pek gelmemeye başlamışlardı. Gelinen noktada ise Suriyeli mülteciler atrık istenmeyen olmuşlardı.
Ama islam bize bunu mu emrediyordu. Hz. Muhammed (S.A.V) efendimiz Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicret ettiğinde Medineli Ensar sahabe (Rh.) efendilerimiz, efendimizle gelenlere yüz mü çevirmişlerdi?
Üç yıl süren iç savaşta gelinen nokta Suriye de kalanlar açlıktan, ilaçsızlıktan, soğuktan ölmeye başladılar.
Oysa "anam babam sana feda olsun ya Rasulallah" dediğimiz, fahri kainat efendimizin şu hadisini unutmuşa benziyoruz: "Komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir."
Bugün Suriyeli müslümanları unutanları Cenab-ı Allah mahşer günü unutulanlardan eylemesin.
Allah'ın selamı ve bereketi üzerinize olsun...
Bekir Demir/ Kahramanmaraş