Bugün sizlere bir imamın hikayesini anlatacağım. 18. Yüzyılda Fas’ta yaşamış bir imam.
1754 yılında doğan bebeğe babası Ahmet Bey, Fevcin adını vermek istese de dedesi Teyup Bey, Atyap adının verilmesini ister. Kendisinin adıyla aynı kökten gelen bu isim ziyadesiyle temiz bölge anlamına geliyordu. Torunu Atyap’ın ileride büyük adam olmasını isteyen dedesi, onu babasından uzak yetiştirmeye çalıştı. Atyap’ın babası balıkçılıkla uğraşıyordu. Atyap’ın da balıkçı olmasının önüne geçmek için onu yanına aldı ve Şam’daki akrabalarının yanına getirdi.
Şam’da o yıllarda şairlik de mühim bir meslek, itibarlı bir işti. Atyap 16 yaşlarına geldiğinde şiirler okumaya, siyasi konularda tartışmalar yapmaya ve toplumu örgütlemeye başladı. Çevresindekiler ona “İmam” diyor, ardından gelenler her geçen gün daha da artıyordu. Dedesi ölünce Rabat bölgesine dönen İmam, babası, annesi ve küçük kardeşi Musa’yı da alıp Şam’a döndü.
45 yaşlarına gelen İmam halk tarafından da çok seviliyordu. Osmanlı padişahı 3. Selim de İmam’ın bu denli sevildiğini haber alınca onu İstanbul’a davet eder. İstanbul davetini kabul eden İmam’a vezirlik teklif edilir. Vezirlik görevini nazik bir şekilde geri çeviren İmam’ın sadece Allah rızasını kazanmak amacında olduğu görülmektedir. Karıncayı bile incitmeyen, yaptığı sosyal ve dini konulardaki açıklamalarıyla ardından gelen on binlerce insanın o dönemde adeta idolü olmuştur.
Onu sevenler çocuklarına İmam adını koymaya başlamışlar. O dönem bu isim o kadar itibar görmüş ki “İmam” adındaki çocukların kaydının karışıklığa neden olduğundan, bu ismin konulmasına sınırlama getirilmiştir.
İmam 60’lı yaşlara gelir, sakal bırakır ve artık yönünü iyiden iyiye öbür tarafa döner. Sohbetleri bırakır, kendini ibadete adar. Eşini de kaybetmiştir bu yıllarda. Kendisine hizmet etmek için konuşamayan bir küçük kız getiriler. Kız 10 yılı aşkın bir süre İmam’a hizmet eder. İmam’ın endi çocuğu olmadığından, onu evladı gibi görür. İmam efendi kendince “Uygun bir kısmet çıkarsa evlendireyim, ben de zaten hastayım” diye düşünür. Bu arada bir kısmet çıkar kızcağıza. İstemeye gelirler. Damat adayının da gözleri tam olarak görmüyordur. Söz keserler ve düğün için tarih belirlerler. İmam, bir an önce düğünün yapılmasını arzu etse de havalar çok soğuk gittiğinden yaz aylarında düğün yapılması kararlaştırılır.
Bir gün hiç beklenmeyen bir şey olur. İmam efendi hasta bir şekilde yatmaktadır. Bu halden haberdar olan komşunun çocuğu kızcağıza tecavüz eder. Kızcağız İmam’a durumu anlatamaz. Çünkü onu babası gibi görmektedir. Meramını anlatamayan kız odanın birine girer ve kendisini bir iple asar. Konuşamayan kızın intiharı tüm şehirde duyulur. Tecavüze uğradığı belirlenince, bunu İmam’ın yapmış olabileceği ihtimali üzerinde durulur. Suçlayacak kimse bulunamadığından, halkın ayaklanmasından korkan yöneticiler İmam’ın tutuklanmasını emreder. İmam hasta halinde hapse atılır. Kızına yapılan bu namussuzluk, adeta İmam’ı çileden çıkarır. Hem onca yıllık itibarı lekelenmiş, en önemlisi de kızı bir pislik yüzünden intihar etmiştir.
İmam’ın idam edilmesine karar verilir. İmam efendi, idam için götürülürken kaçar. Kaçarken polislerden 2’sini kaza ile öldürür. Birinin kafasına taşla vurur, diğerini de bıçaklayarak öldürür. Evine gider ve şüphelendiği kişiyi yakalar. Elleri kan içinde İmam’ı gören tecavüzcü genç yaşananları itiraf eder. İmam’ın en azından üzerindeki leke kalkabilir ama 2 polisi öldürdüğünden yine idam edilecektir. Tecavüzcünün de kafasını koparır.
İmam hastadır, havalar da soğuktur. Her yerde aranan İmam’ı en sevdiği talebelerinden biri ele verir. İmam yakalanır ve idam edilir.
Bir hayat nasıl başlamış, nasıl devam etmiş ve nasıl bitmişti..